Türkiye son dönemde hukuk ve adalet kavramlarının ciddi şekilde tartışmaya açıldığı bir süreçten geçiyor...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının iptaliyle başlayan ve ardından gözaltı ve tutuklanmasıyla devam eden bu hukuksuzluk zinciri, ülkede büyük bir hukuki skandala dönüşmüş durumda. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerine ve demokrasisine yönelik bu saldırılar, sadece bir kişiye değil, tüm halkın iradesine yapılmış bir müdahaledir.
Ekrem İmamoğlu'nun karşılaştığı bu hukuksuz sürece tepkisiz kalmayan halk, Türkiye'nin dört bir yanında sokaklara döküldü. İstanbul'dan Ankara'ya, İzmir'den Diyarbakır'a kadar birçok şehirde düzenlenen destek yürüyüşlerinde halk, adalet talebini yüksek sesle dile getiriyor. Ancak, bu barışçıl protestolara devletin güvenlik güçleri sert müdahalelerde bulunuyor. Biber gazı, TOMA'lardan sıkılan tazyikli su ve gözaltılarla halkın demokratik hakkını kullanması engellenmeye çalışılıyor.
Bu baskıcı tutum, Türkiye'deki hukuk düzenine duyulan güveni sarsarken, hükümetin çifte standardını da gözler önüne seriyor. Aynı günlerde İstanbul Yenikapı'da düzenlenen Nevruz kutlamalarında, terör örgütü PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'a yönelik övgüler sıralanırken, hiçbir kolluk gücünün müdahale etmemesi dikkat çekici. Hükümet, halkın meşru hak arayışını sert bir şekilde bastırırken, terör propagandasına göz yummakla kalmıyor, adeta çifte standart uyguluyor.
Daha da şaşırtıcı olanı ise Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli'nin bu duruma sessiz kalmak bir yana, tutarsız açıklamalarla sürece katkı sağlamasıdır. Bir zamanlar terör örgütüne karşı en sert söylemleri benimseyen Bahçeli'nin, bugün "terörist başı"nı meclise davet eden söylemleri, Türkiye siyasetinde şirazenin kaydığını açıkça gösteriyor. Önder sıfatının Mustafa Kemal Atatürk dışında herhangi birine yakıştırılması, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu değerlerine yapılmış büyük bir saygısızlıktır.
Asıl mesele artık sadece Ekrem İmamoğlu meselesi değil, memleket meselesidir. Türkiye, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden her geçen gün uzaklaştırılıyor. Adaletin siyasi bir araç haline getirildiği, halkın iradesinin yok sayıldığı bu süreçte, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) ve demokrasiye inanan herkesin bu gidişata dur demesi gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin tek bir önderi vardır; o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Onun mirasına ve Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak, hepimizin tarihi sorumluluğudur.
Bugün yaşananlar bir siyasi partinin ya da bir kişinin meselesi olmaktan çıkmış, ülkenin geleceğini ilgilendiren bir demokrasi mücadelesine dönüşmüştür. Bu mücadelede sessiz kalmak, hukuksuzluklara ortak olmak demektir. Türkiye'yi karanlığa sürükleyen bu otoriter anlayışa karşı durmanın vakti çoktan gelmiştir."